4 Nisan 2013 Perşembe

HAYVAN-I KÂMİLLER II: PRENSES


Yûnüsler... Onları sevmeyenimiz var mı? Çehrelerine ilahi bir tebessüm kondurulmuş adeta. Tabiatde gülümsemesini bilen nadir mahlukattandır yûnüsler. Bir de kürkünü almak için ona vurmak üzere olan mahluka yine tebessümane bakan fokun ifadesini unutamam. İçinde kötülük yok ki? Nereden bilsin ki bu sefih mahluk onun derisine tenezzül edip onu yine başka sefih mahlukların istifadesine sunacak. Neyse, lafı uzatmayalım. İşte derdlerini dinlemek üzere bir yûnüs merkezine gittim. Orada tanıştığım Prenses’in derdine derman olmaktı niyetim lakin kim kimin nesine derman oldu, gelin siz karar verin.


Enis: Ne çektin be Prenses?! Kim bilir seni hangi sazlıktan kopardılar. Ne ummanların, ne derin maviliklerin, kimlerin, kimlerin vardı?

Prenses: Ben çok küçükken geldim buralara. Oraları hayal meyal hatırlıyorum. Ama hatırladığım kadarıyla çok güzel yerlerdi. Bilir misin, yaşlandıkça daha iyi hatırlıyorum. Yine oraya gideceğim bir gün, biliyorum.

E: Ah bırakmazlar ki seni. Nasıl gideceksin?

P: Belki bu vücut kayıtlarıyla veya tahmin ettiğim yere değil ama belki de daha güzeline, daha güzel bir şekilde gideceğim. Hem evvel neyse âhir de o değil midir? Sen daha iyi bilirsin.

E: Hayy’dan gelen hû’ya gider derler.

P: İşte. Ben en azından nereden geldiğimi biliyorum, sen biliyor musun nereden geldiğini?

E: .......

P: Halinden memnun olmak lazım. Benim buraya kapatılmam belki sana kötü bir şey gibi göründü. Burada öğrendiklerim de yabana atılamaz ama.

E: A be kızım. Ne öğrendin ki? İnsan denen muhteris mahluku eğlendirmeyi, şaklabanlık numaraları değil mi? Başka ne ya?

P: Olabilir. Şu adamı görüyor musun? (Eğitmene işaret ediyor) O benim mürşidimdir. Bana benim kapasitemi gösterdi. Ne yapabilirim, ne yapamam, nelere kabilim, öğretti. Bunların içinde takla atmak da var, çemberden geçmek de, şarkı söylemek de, çocuklarla, insanlarla yüzmek, onlara sevgi vermek de. Karada olsam belki daha çok şey yapardım. Ama benim de kapasitem budur. Kabın ne kadar büyük olması değildir önemli olan, onu ne kadar doldurduğundur. Ben de burada kabımı dolduruyorum. Kendimi tanıyorum, gerçekleştiriyorum.

E: Zoruna gitmiyor mu peki hiç çoluk çocuk eğlendirmek? Mutlu musun ki burada?

P: Bazen geldiğim yeri çok özlüyorum, gitmek istiyorum tekrar oraya. Ama burada da bilgim artıyor. Her geçen gün, her gelenle başka bir şey öğreniyorum. Mesela sen bana insanların, elinde o kadar imkânla yine mutlu olmayı öğrenemediğini öğrettin. Mutluluk veya mutsuzluk kendi yarattığın bir şey. Halinden memnun olduğun zaman mutlusun demektir. Ben okyanusta kalsaydım da kendimden habersiz yaşasaydım daha mı iyiydi mesela?

E: Belki de daha iyiydi. Cahillik mutluluktur derler.

P: Bilemem. Ya seçildik, ya avlandık. Bazımız buraya geldik. Yapacak bir şey yok. İnsanın elinde bunca imkân varken bunlar hep olacak. Biz de insan her ne kadar kendinin farkında olmasa da ona hizmetle mükellefiz. Meleklerin secde ettiğine hizmet etmek benim zoruma gitmez. Sen var buna şaklabanlık de. So be it.

E: Vay, sen İngilizce de mi bilirsin Prenses?

P: Buraya turistler de gelir. (Eğitmenin talimatıyla Prenses yanağıma bir öpücük konduruyor. Sevinçten uçacak gibi oluyorum.)

E: Bu içten miydi yoksa formalite icabı mıydı Prenses?

P: Bizim her şeyimiz içtendir. Yüzümüzdeki tebessüm gibi içimizdeki sevgi de daimdir. Allah bizi insan sevgisiyle yaratmış.

E: Beni sevdin yani, öyle mi Prenses?

P: Sevdim tabii. Ben herkesi severim.

E: Ben de seni çok sevdim Prenses.

P: Gel bir tur daha atalım.

Enis TOMBUL
04/04/2013

2 Ağustos 2012 Perşembe

HAYVAN-I KÂMİLLER I: PIRTIK



Bu ramazanda keşfim iyice açıldığından, fotoğraflarda filan yükselerek poz verebildiğimden, hayvanlarla hasbıhal edeyim; ne düşünüyorlar, dertleri nedir, dertlerine derman olayım, yaralarını sarayım dedim. Aşağıdaki hikâye mahallemizin kilâbından Pırtık’la olan sohbetimi beyan eder:


Enis: Selamünelyküm canım.

Pırtık: Aleykümselam ağabey. Beni duyabiliyor musunuz ki?

E: Kulaklarımla değil belki ama kalbimle, ruhumla...

P: Maşallah ağabey, İsminiz Süleyman mı?

E: Değil canım, Enis.

P: Memnun oldum ağabey. Bana da Pırtık diyorlar, ama asıl adım Ş. (buradaki isim olası bir benzerlikten ötürü sansürlenmiştir)

E: Ben seni tanıyorum canım, mahalleliyim ben de, çeşmenin karşısında oturuyorum. E ne güzel ismin varmış, bu gerizekâlılar sana neden Pırtık diyor?

P: He, o evde misiniz? Tamam ağabey. Nerden bilsinler ki ağabey, siz söylersiniz bundan sonra, bilirler.

E: Hmm. İnanmazlar ki canım bana, senin de az iddialı ismin yokmuş. Adım deliye çıkar sonra hehheh.

P: Varsın çıksın ağabey, hayvanlarla konuşan, deli yaftasından mı korkacak? Melami meşreplik iyidir.

E: Hmm. Peki canım söyle bir derdin bir ihtiyacın bir şeyin var mı, bu salak insanlar sana iki lokma bir şey vermiyor değil mi?

P: Elhamdülillah ağabey. Olduğu zaman yiyoruz, olmadığı zaman şükrediyoruz. Bir şikâyetim, bir derdim yok. Allah bakıyor bize.

E: Bakmaz mı Rabbim, kurdunun kuşunun rızkını veren Allah, köpeğinin vermeyecek mi, değil mi Ş.’ciğim? Valla sizi daha çok seviyorum oğlum ben, insanlardan. Bu gerizekâlılar seni çok horluyorlar değil mi? Kovan mı dersin, tekme atan mı dersin?..

P: Çok şükür ağabey, bir şikâyetim yok. Bunlar hep olacak. İmtihan dünyası. Öteki tarafta boynuzsuz koç bile boynuzlusundan hakkını alacaksa şekva etmeye ne gerek var. Rabbim her şeyi görüyor.

E: Valla bravo sana Ş. Sen çözmüşsün olayı. Sizi boşuna daha çok sevmiyorum insanlardan.
Anlamışsındır zaten. Bana “sen” de Allasen...

P: Eksik olma ağabey, ama insanları da sev. Herkes tabiatının icabını yapıyor.

E: Bizim evin önünde hep bir kap su durur mesela.

P: Biliyorum ağabey, sağ ol. Arada gelip içiyordum. Ama klima hortumunu kaba koymuşsunuz, klima suyu içilmez, içinde kimyasallar, bakteriler filan olur.

E: Hmm. Babamlar şey etmiş ya, sonra baktık içmeyin yazıyor, çıkardık hemen sonra. Şimdi temiz yani, gel iç.

P: Eyvallah ağabey, içerim.

E: Bak mesela ben nasıl hayvan dostuyumdur, daha bugüne kadar bir hayvana kötü muamele ettiğimi gören olmamıştır.

P: İşte suretlere takılmamak lazım ağabey, bu dünyada kim hayvan, kim insan pek belli olmuyor görünüşten.

E: Nerde bir köpek görsem hemen severim, konuşurum onunla.

P: Hoşt demezsin değil mi?

E: Haşa.

P: H. sizin oturduğunuz evin bahçesine girmiş de geçende, gözlüklü bir ağabey beni kovdu diyor.

E: H. kim oğlum?

P: Ponçik diyorlar, sizin karşınızdaki boksörlerin köpeği.

E: Hay Allah. Kim koyuyor oğlum size böyle janjanlı isimleri? H. deyince ben de insan zannettim. Ben mi kovmuşum?

P: Sizin ailede başka gözlüklü yok bildiğim kadarıyla.

E: He tamam. Oğlum her tarafa yapıyor o afedersin, saklama derdi de yok. Geçen gün bir çıktım bahçeye tam ortasına yapmış.

P: “Hoşt” dedin yani sonuçta.

E: E dedim yani, gitsin başka yere yapsın, ben ekiyorum oraları.

P: Nereye yapsın ki ağabey? Her yer asfalt, beton, kaldırım taşı.

E: Sahibinin bahçesine yapsın.

P: Köpek beslediysen bilirsin ağabey, def-i hacetimizi yemek yediğimiz yere yapmayız.

E: Evet beslemiştik bir ara iki tane, bizim bahçeye hiçbir şey yapmıyorlardı. Elalemin bahçesine gidiyorlardı.

P: H. zaten yavru daha, tuvalet eğitimi alması lazım.

E: Sen bir el atsan bu işe canım he? Bir daha bizim bahçeye girmesin, bak daha yeni nane ektim, kediler de eşeliyor zaten. Bahçe pis pis kokuyor sonra, he paşam?

P: Biz sahipli köpeklere karışmıyoruz ağabey, eğitimi sahibinin sorumluluğunda. Ayrıca mülk Allah’ındır ağabey.

E: He?

P: “Bizim bahçe” dedin de o yüzden dedim. Şimdi sen ekiyorsun, senden sonra kim bilir kimler kullanacak. Aslında hiçbir şey bize ait değil. Bize sadece emanet ediliyor bir kullanımlık. Şimdi öte tarafta H. “beni Allah’ın bahçesinden kovdu, bana kötü muamele etti, ‘hoşt’ dedi, hakkımı istiyorum” dese ne diyeceksin? Helallik istemek aklına geldi mi H.’den?

E: O benim bahçeme s.çarken helallik mi istedi benden?

P: Hâlâ “benim” diyorsun ağabey. Sahibi olduğumuzu zannettiğimiz şeyler bizi cehenneme götürür. Cehennemin kapıcısının adı o yüzden Malik, yani mülk sahibi. Sen razı ol halinden, Rıdvan ol, cennete gir. Ayrıca bahçe de vakfın bildiğim kadarıyla, eve ait değil...

E: Sen maşallah Pırtık! İlahiyat fakültesinden emekli olunca muhtarlık da yaptın bir dönem herhalde, her bir şeyi biliyorsun, kim bilir daha bildiğin neler vardır, ama arkadaşına bir iki çalı göstermek zoruna gidiyor. İlminden zekât versen azıcık, kuyruğun mu düşer?

P: Adım, dediğim gibi, Ş. ağabey. Ama sen yine istediğini diyebilirsin. Dediğim gibi, H.’nin eğitimi sahibine ait, elimden bir şey gelmez, usûl böyle. Ama H. iyi çocuktur, hakkını helal eder sana, korkma. İlim zekâtına da ihtiyacı yok. Ama sen ne zaman ihtiyaç duyarsan ben buralardayım ağabey.

E: Hadi canım tutmayayım ben seni, işlerin vardır... Kıtmir’e filan selam söyle... İt oğlu it!..

Enis TOMBUL
02/08/2012

15 Mart 2012 Perşembe

Yesterday When I Was Young/Dün Henüz Gençken


Gözde Sarıoğlu'nun seçkisi
Dün Henüz Gençken

Dün henüz gençken hayâtın lezzeti yağmur gibi,
Tatlı tatlı taze taze dilime konmuş idi.
Saçma bir eğlence sandım da sataştım ömrüme,
Kandilin şûlesine akşam değen meltem gibi.
Bin hayal kurdum, mükemmel şeylere kıldım heves,
Bastığım yer hep zayıf, kumdan imiş âh halbuki.
Gece sürdüm ömrümü, kaçtım ziyâsından günün,
Şimdi fark ettim nasıl da yılların geçtiğini.

Dün henüz gençken latif birçok nagam söylenmeyi
bekliyordu; ters, garip, pek çok, birikmiş haz ile.
Ve kamaşmış gözlerim reddetti çok dert görmeyi,
Kaçtım öyle hızlı ki bitmiş zaman, gençlik bile.
Hiç durup fehm etmedim neymiş hayat. Aklımdaki
her muhabbet benle merbut, ben diyordu sadece.

Dün kamer maviydi, her çılgın günüm bir şe'n ile...
O sihirli devremi değnek gibi kullanmışım,
Görmeyip boşluk ve isrâfı, onun ardındaki.
Bir kibirle bir gururla oynadım aşk oy'nunu,
Yaktığım her bir yalım da pek çabuk söndü yine.
Arkadaşlar bir şekilde koptu gitti sanki hep,
Sâde ben kaldım oyun bitsin diye, şu sahnede.
Bende birçok şarkı kaldı hiç terennüm görmeyen,
Şimdi telhimsi bir eşk ihsâsı var şu dilde de.
Vakti geldi, bir hesaplaşmam gerek geçmiş ile,
Dün henüz gençtim, henüz gençtim, henüz gençtim diye...

(fâilâtün/fâilâtün/fâilâtün//fâilün)

Enis TOMBUL
14/03/2012

nagam: nağmeler, şarkılar
fehm etmek: düşünmek, kavramak
merbut: bağlı, hakkında
kamer: ay
şe'n: iş, yeni olan hal
terennüm: söyleme
telh: acı
ihsâs: hissetme
_______________________________
Yesterday When I Was Young
(Eddy Arnold)

Yesterday when I was young
The taste of life was sweet as rain upon my tongue
I teased at life as if it were a foolish game
The way the evening breeze may tease the candle flame
A thousand dreams I dreamed
The splendid things I planned
I always built alas on weak and shifting sand
I lived by night and shunned the naked light of day
And only now I see how the years ran away

Yesterday when I was young
So many lovely songs were waiting to be sung
So many wayward pleasures lay in store for me
And so much pain my dazzled eyes refused to see
I ran so fast that time and youth at last ran out
I never stopped to think what life was all about
And every conversation I can now recall
Concerned itself with me and nothing else at all

Yesterday the moon was blue
And every crazy day brought something new to do
I used my magic age as if it were a wand
That never saw the waste and emptiness beyond
The game of love I played with arrogance and pride
And every flame I lit too quickly quickly died
The friends I made all seemed somehow drift away
And only I am left on stage to end the play
There are so many songs in me that won't be sung
I feel the bitter taste of tears upon my tongue
The time has come for me to pay
For yesterday....when I was young, young, young,......young

3 Şubat 2012 Cuma

Nefs II

Nil değil boklu dere aç içimi bak geçene
Eyliyor âlem-i çirk-âb iki ahbâb el ele
Firavun* Nemrud** ile bir kayık içre geziyor
Su sanıp ol gubur ırmaklarını kat'ediyor

*  Firavun'dan kasıt aslâ Mısır'ınki olamaz
   Yıkanır Zemzem-i Nil'de o, bana eş duramaz
** Adı, İbrahim'i âteş ile pir-pâk edenin
   Semirir ejderi âteşlere yansa, içimin

(feilâtün/feilâtün/feilâtün/feilün)

Enis TOMBUL
3/2/2012

çirk-âb: pis su

28 Kasım 2011 Pazartesi

Gone with the Sin/Bir Vebal Oldu da Gitti


Gözde Sarıoğlu'nun seçkisi

Bir Vebal Oldu da Gitti

Severim benzini ben bembeyaz ah!
Severim nescini benzer buza ah!
Can fedâ gözlerinin her yaşına
Ve vedâ etmene böyle yaşama

Ne güzelsin, ne kadar çok, bebeğim
Dağınık olsa da cismin güzelim
Bir vebal oldu da gitti bebeğim
Bir vebal oldu da gitti güzelim

Taparım gözlerinin ye'sine ben
Bir zamanlar mey-i la'lîn lebe ben
İliğimde tütüyor can şu kokun
Ne güzeldi bu hayattan kaçışın

Ne güzelsin, ne kadar çok, bebeğim
Dağınık olsa da cismin güzelim
Bir vebal oldu da gitti bebeğim
Bir vebal oldu da gitti güzelim


(feilâtün/feilâtün/feilün)

Enis TOMBUL
28/11/2011

nesc: dokunuş
ye's: ümitsizlik
mey-i la'lîn leb: kırmızı şarap gibi dudak
______________________
Gone With the Sin
(HIM)

I love your skin oh so white
I love your touch cold as ice
And I love every single tear you cry
I just love the way you're losing your life

Ohohohohoh my baby, how beautiful you are
Ohohohohoh my darling, completely torn apart
You're gone with the sin my baby and beautiful you are
You're gone with the sin my darling

I adore the despair in your eyes
I worship your lips once red as wine
I crave for your scent sending shivers down my spine
I just love the way you're running out of life

Ohohohohoh my baby, how beautiful you are
Ohohohohoh my darling, completely torn apart
You're gone with the sin my baby and beautiful you are
You're gone with the sin my darling

30 Ekim 2011 Pazar

My All/Her Şeyim



Her Şeyim

Uykusuz uzletim içre seni andım bu gece
Yüreğim doğruyu bilmez seni sevmek suç ise
Çıkamam sende boğuldum bedenin yok ya yine

NAKARAT:
Veririm her şeyimi sen ile tek bir şeb için
Atarım riske hayatım tenini duymak için

Yetişir şarkımızın hâtırasında yaşamak
Veririm her şeyimi ben bu gece sevgin için


Gözüne baktığımı hissediyorsun mu bebiş?
Görürüm canlı ve vâzıh seni zihnim bezemiş
Uzağın yıldıza benzer bu şeb ondan dileyiş

NAKARAT:
Veririm her şeyimi sen ile tek bir şeb için
Atarım riske hayatım tenini duymak için

Yetişir şarkımızın hâtırasında yaşamak
Veririm her şeyimi ben bu gece sevgin için


(feilâtün/feilâtün/feilâtün/feilün)

Enis TOMBUL
30/10/2011

uzlet: yalnızlık
şeb: gece
vâzıh: açık seçik
_______________________
My All
(Carey & Walter Afanasieff)

I am thinking of you
In my sleepless solitude tonight
If it's wrong to love you
Then my heart just won't let me be right
'Cause I've drowned in you
And I won't pull through
Without you by my side


[Chorus:]
I'd give my all to have
Just one more night with you
I'd risk my life to feel
Your body next to mine
'Cause I can't go on
Living in the memory of our song
I'd give my all for your love tonight


Baby can you feel me
Imagining I'm looking in your eyes
I can see you clearly
Vividly emblazoned in my mind
And yet you're so far
Like a distant star
I'm wishing on tonight


[Chorus]

14 Ekim 2011 Cuma

Hem Celal Hem De Cemal Âbîdesi

"ZEYNA" DİZİSİNİN TASAVVUFÎ BİR TAHLİLİ ÇALIŞMASI

Yaşam sonsuzdur. Ne başı vardır ne sonu. Yolculuğumuzda karşımıza çıkan sevgili dostlarımıza defalarca yeniden rastlarız. Hiç ölmeyiz biz... Çünkü aslında hiç doğmadık... 
(Gabrielle; 4. Sezon, "Déjà Vu All Over Again")

  

Tîği destinde yiğitlik simgesi
Hem celal hem de cemal âbîdesi

 Ülkemizde ve birçok ülkede de bir dönem gösterilmiş olan Zeyna: Savaşçı Prenses (Xena: Warrior Princess) adlı dizi büyük bir hayran kitlesi yarattı. Hayranları diziyi hâlâ tekrar tekrar seyrediyor, forumlarda konuşuyor, dizinin oyuncularının şimdilerde ne yapıp ettiklerini takip ediyorlar. İlk bakışta basit bir ekşın dizisi olarak gözükse de derinine inenler aslında aşktan, yoldaşlıktan, arkadaşlıktan bahsettiğini gördüler. Bu, televizyonda bir ilk ve tekti. Doğrudan arkadaşlığı, iki insanın birbirini her şeyden geçecek derecede sevmesini konu alan başka bir dizi aklıma gelmiyor. Dizinin lisânı evrensel bir lisân; aşk olunca, hangi memlekete, kime ait olursa olsun, onu kim tekellüm ederse etsin insan aşina olduğu motiflere, öğelere rastlıyor. Tevhid ehli zaten nereye baksa Allah’ı, onun bir tecellisini görür; onunla her yerden, her şeyden konuşan Allah’tır ama Zeyna’yı bu yönde yorumlamak hayli kolay çünkü tasavvuf unsurlarının çokluğu insanı şaşırtacak derecede.

  İlk başta Zeyna'nın kendisi, bizatihi Allah'ın celal ve cemal sıfatlarını aynı anda taşıyor. Hem sıfatında bir güzellik var, aşk var, iyilik peşinde, insanlara yardım, hizmet ediyor; ama aynı zamanda bir savaşçı, korkulacak, çekinilecek, celalli biri. Hem âşık, can yoldaşı ve mürşid/müridi Gabrielle'i seviyor, hem de hak için, doğruluk için, düzen, adalet için savaşıyor, katlediyor.
  Dizide Zeyna'nın seyr-i sülukunu görmek mümkün. Sadece celal ehliyken, aşkı bilmezken ilk mürşidi Lao Ma'yla sevgiyi tadar gibi, nefsine laf geçirir gibi oluyor. Lao Ma, Lao Tzu'nun karısıdır. Dizinin yorumuna göre gaddar bir hükümdar olan kocasını komada tutup onun adına yönetir ülkeyi ve sayesinde, Lao Tzu en bilge ve barışsever bir hükümdar olarak anılacaktır. Kendi yazdığı bilgelik kitabını da kocasına atfeder. Buna şaşıran Zeyna'ya:
Lao Ma
"Hikmet cennetten geliyor. Lao Ma yazmış Lao Tzu yazmış ne fark eder?" der. Kendinden tamamen geçmiş, vücud kayıtlarından sıyrılmış ve birçok kerameti olan bir mürşiddir Lao Ma. Hiçbir şey onu incitemezken tek kusuru belki oğlu tarafından incitilmesidir. Kalbindeki evlat sevgisini çıkaramamıştır bir türlü.
“Hiçbir şeyden etkilendiğin yok. Sadece şu kaçırdığım oğlan, ne zaman seni umursamasa sanki kalbine bir bıçak saplanıyor” diyen Zeyna’ya:
“Biliyorum, aptallık ediyorum. Onları doğurmuş olmamız onların sahibi olduğumuz anlamına gelmiyor” diyecektir. Böylece Zeyna Yeşil Ejder’in, onun oğlu olduğunu öğrenir.
Belki de vazgeçemediği tek şey olan evlat sevgisi Lao Ma’nın sonunu getirir. Yeşil Ejder annesini öldürecektir. Lao Ma belki de bu konudaki eksikliğini bildiği için onun elinden ölümü hak ettiğini düşünür. Nitekim Allah dışında taptığımız her şey bizim felaketimiz olur. Lao Ma oğluna mukavemet etmez ama onu öldürmesini –celalinden dolayı- Zeyna’ya vasiyet eder.
  Lao Ma, Zeyna'yı görür görmez ondaki hikmet içine doğar. Zeyna fidye için oğlunu kaçırdığından dolayı düşman oldukları halde Zeyna'yı köpeklere yem olmaktan kurtarır. Niye ona yardım ettiğini soran Zeyna'ya,
"Bana insanların ruhlarını görmek yeteneği bahşedildi, ya da bununla lanetlendim. Farkında olmasan da sen azametli, olağanüstü bir kadınsın" der.
Haklıdır Lao Ma. Zeyna ilerde aşk peygamberinin (Eli) mesajcısının koruyucusu ve annesi olmakla taltif olunacaktır.
Lao Ma’nın sözleri nefs terbiyesinin evrensel öğütlerini terennüm eder:

"Tüm dünyayı kör ve acımasız bir istem yönetiyor. O dünyanın sınırlarını aşmak için istemeyi bırak, şehveti bırak, nefret etmeyi bırak."

"İçini şehvetle doldur ve sadece hayal gör; içini şehvetten arındır ve her şeyde olan büyük gizemi gör."

"Başkalarını zapt etmek gücü olmaktır; kendini zapt etmek yolu bilmektir."

“Gökler hep üstümüzdedir, Dünya uzun yaşar çünkü kendileri için yaşamazlar. Uzun ömür isteyen, başkaları için, başkalarına hizmet için yaşamalıdır.”

Birçok kerameti olan Lao Ma Zeyna'yla uçar vaziyette sema eder, Zeyna'nın Sezar'ca kırılan bacaklarını iyileştirir, onu nefret ettiği birine hizmet ettirerek sınava tabi tutar, ona ihanet eden partneriyle (Boreas; Zeyna'nın oğlu Solan'ın babası) barıştırarak kalbini kinden, nefretten temizlemek ister. Ama Zeyna'nın daha vakti gelmemiştir. Boreas'la anlaşıp Lao Ma'nın oğlunu öldürmeye kalkınca Lao Ma onları yerden yere vurur, Zeyna'yı da azleder.
Lao Ma'nın Zeyna ve ülkesi için güzel planları vardır:
"Bu ülkede barış tesis edeceğiz. Lao’nun krallığını yönetmede bana yardım edeceksin. Benim Savaşçı Prensesim olacaksın" dese de bu planlar Zeyna'nın dize gelmemesiyle suya düşer. (3. Sezon, The Debt I-II) Zeyna'nın daha Herkül'e kadar yolu vardır...

Lao Ma'yla semada raks

  Zeyna'nın aşkı bulmasa da kalbinin iyilikten yana dönmesi Zeus'un oğlunun sayesindedir. İyilikle, hoşgörüyle insanları dönüştüren, kalpleri yumuşatan Herkül, Zeyna'nın ikinci mürşidi olur. Herkül, Zeyna'ya celalini doğru yere sarfetmesini öğretir. Hz. Muhammed'i öldürmeye gelen Hz. Ömer'in Muhammed'ce avlanması gibi Herkül'ü yok etmeye azmeden Zeyna, Herkül'ün, kalbine dokunmasıyla değişir, kötülükten vazgeçer. Şakiyken -inşallah- said olur. (Hercules: The Legendary Journeys, 1. Sezon, "The Warrior Princess", "The Gauntlet", "The Unchained Heart") Ama Zeyna'nın aşkla tanışması için Gabrielle'e rastlaması lazımdır.

Gabrielle
  Zeyna'nın üçüncü mürşidi Gabrielle'den Zeyna, aşk ilmini öğrenir. Suretâ cemal ehli olan Zeyna'nın ruhu da cemalle hemhâl olur. Baştan ayağa cemal olan Gabrielle saflık makamıdır. Nefsi tertemizdir. Kimseyi -öldürmeyi bırakın- incitmemiştir, kırmamıştır bile. O Zeyna'nın kudretine hayranken, Zeyna da onun saflığına, barışçılığına, sevgi dolu oluşuna hayrandır.

"Sana baktığımda tanıdığım en saf ve en iyi kalpli insanı görüyorum. Merakla ve hikâyelerle dolu ve asla pes etmeyen biri." (2. Sezon, “Remember Nothing”)

“Sen benim yaşam kaynağımsın, Gabrielle. Eğer kendimle yüzleşip yapamayacağım işler başarıyorsam bu senin sayendedir.” (3. Sezon, “One Against an Army”)

"Sen Gabrielle'sin; ozan, Amazon prensesi, en iyi arkadaşım... Ne olduğunu kimseye borçlu değilsin. Soru şu ki, ya ben sensiz ne olurdum?" (3. Sezon, “The Dirty Half Dozen”)
der Zeyna Gabrielle’e.

Gabrielle de Zeyna’ya:
“Beni de yanına al, bildiğin her şeyi bana da öğret.” der, daha en baştan. (1. Sezon, “Sins of the Past”)

İkisi de birbiri gibi olmak ister. O yüzden ikisi de birbirinin hem müridi hem mürşidi olur. Zeyna Gabrielle'den, aşkı, sevgiyi öğrenir; sevgi sayesinde nefislerinden geçerler, birbirleri için ikisi de ölürler. Gabrielle de Zeyna'dan çıkarsız sevgiyi, aşkı öğrendiği gibi savaşçılığı da öğrenir, celal kesb eder. Dizinin sonunda ikisi de birbirine benzer olmuştur.

  Zeyna’nın Gabrielle dışında mürşidleri olduğu gibi Gabrielle’in de vardır. 4. sezondaki Hindistan yolculuğunda Eli’yle tanışırlar. Eli, Hz. İsa’dan esinlenildiği belli olan bir veli veya nebidir. Çoktanrılılığın sonunun geldiğinin habercisidir. Tek Tanrı var, o da sevgiden ibaret der.

“Biri bana vurup beni düşürürse kalkarım. Bir daha düşürürse kalkabilirsem yine kalkarım ama karşılık vermem.” (4. Sezon, “The Way”)

“Çıkarsız, saf sevgi bu dünyada, Tanrısal mükemmelliğin tek ifadesidir. Birinin erişebileceği en büyük güçtür sevgi" der. (4. Sezon, “Ides of March”)

Eli
Tasavvufun, dünyanın yaratılış sebebini sevgiye; Allah’ın bilinmeyi sevmesine dayandırdığı gibi Eli de her şeyin merkezine sevgiyi koyar. Herkesi, her şeyi sevdiğinden kimseye karşılık vermez, mukavemet etmez. Öyle ki ölümü bile hoşnut karşılar. Çünkü onun öldürülmesi dünyaya yepyeni bir düzen getirecektir. İnsanları çoktanrılı dinden soğuttuğu için Ares ona düşman olmuştur. Ares Eli’yi öldürerek de ancak ona ve yeni düzene hizmet etmiş olur. Eli’nin popülaritesi artar, insanlar bölük bölük tek Tanrı’ya yönelirler. Yani insanlar doğru yola ulaşsın, sevgi dinini, tek Tanrı’yı benimsesin diye kendini feda eder Eli.
  Eli, Gabrielle’i de derinden etkiler. Onun öğretisi aklına iyice yatan Gabrielle, elinden sopayı, kılıcı bırakır. Barışın yolunu takip eder bir süre. Ta ki Zeyna’nın başı derde girinceye kadar. Bu sınavda Zeyna’yı kurtarmak için Zeyna’nın canına kast eden adamları öldürmek zorunda kalır. Hiç tereddüt etmeden de öldürür. Çünkü aslında daha başka, daha yüce bir yolu takip ettiğinin farkına varır; arkadaşlık yolu, aşk yolu. Aşk yolunun bütün yollardan yüce olduğunu anlar Gabrielle. Onu barış yolundan döndürdüğüne üzülen Zeyna’ya şöyle cevap verir:

“Üzülme. Eğer arkadaşlığımız olmasaydı çıkarsız sevginin gücünü anlar mıydım sanıyorsun?" (4. Sezon, “The Way”)

“Sen benim özümü ortaya çıkardın, beni ben yaptın. Seni tanımadan önce beni kimse olduğum gibi görmüyordu. Görünmez gibiydim. Fakat sen benim olabileceğim her şeyi gördün. Beni kurtardın Zeyna.” (4. Sezon, “Ides of March”)

"Her yola razıyım Zeyna, yeter ki seninle olsun." (6. Sezon, “The Abyss”)

İşte bir mürşidin yaptığını yapmıştır Zeyna Gabrielle’e. Özünde ne varsa onu ortaya çıkarmıştır. Gabrielle de Zeyna’ya aynını yapmıştır. Kendilerini birbirlerinin aynasında seyrediyorlardır.

Krişna
  Gabrielle’in, yolundan bir an olsun saptığı gibi Zeyna da izlediği yoldan sapar gibi olmuştur. Bir sonraki hayatında bir barış azizesi olacağını öğrenir. O yüzden savaşçının yolunu, yani bu hayatındaki nasibini, görevini sürdürmekte tereddüt eder. Hint tanrısı Krişna’dan yardım ister. Krişna ona yol gösterir:

"Kaderinin ne olduğunu, bir sonraki yaşamında azizenin yolunu yürüyeceğini gördün. Ama o hayata, bu hayattaki menkıbeni takip etmeden ulaşamazsın (...) Doğru bildiğin uğruna savaşmaktan çekinme. Kendi yolundayken ölmek, başkasının yolunu takip ederek yaşamaktan yeğdir. Dövüşteyken kayıtsız ol. Bu hayattaki vazifeni yerine getiriyor olmanın verdiği güvenle dol. İşte o zaman menkıbeni bilirsin." (4. Sezon, “The Way”)

Yani Krişna onu bir nevi sırat-ı müstakime çeker. İsminin onda tecelli etmesine yardımcı olur. Savaşçı olacaksa en iyisi olmasını öğütler.

  Dizide Savaş Tanrısı Ares, Zeyna’nın nefsini temsil eder. İkinci mürşidi Herkül’le tanışana kadar aslında hep Ares’in yolunu takip etmiştir Zeyna. Hırs, nefret, kin, tamah, şehvet, kötülük yolunu... Nefsi, yani Ares hep bunları ister. Bütün dünyayı fethetmektir Zeyna’nın amacı. “Ülkeler Yıkan” olacaktır. Herkül’le tanıştıktan sonra Ares’le ilişiğini keser gerçi ama Ares onu asla bırakmaz. Ölene kadar hep peşindedir, yine kendi yoluna çekmeye çalışır onu. Aynen nefsin bize, biz bu vücud kayıtları altında oldukça yaptığı gibi. Zeyna da bir iki defa onun yoluna kayar gibi olur ama sonra kalbini temsil eden Gabrielle sayesinde toparlanır. Kalbi nesfine hakim gelir. (1. Sezon, “The Reckoning”, 2. Sezon “The Price”)
Bunun yanında Zeyna’nın nefsi, yani Ares de aynı kalmaz. Zeyna’nın hayatı Ares’le mücadeleyle geçer, bu mücadele sonucu Ares de değişir. Nefsin terbiye olması gibi Ares de terbiye olur.
Zeyna’nın kızı Eve’in, Yunan tanrılarının sonunu getireceği kehaneti ortaya çıkınca Yunan tanrıları Zeyna’ya savaş açarlar. Daha Eve doğarken Herkül Zeyna’yı ve bebeğini korumak için babasını Kronos’un kemiğiyle öldürmüştür. (5. Sezon, “God Fearing Child”) Kalan tanrıları örgütlemek Athena’ya kalmıştır. Bu arada baş melek Mikail, Eve yaşasın, Eli’nin öğretisini yaysın, yeni düzeni getirsin diye Zeyna’ya tanrıları öldürme gücü verir ve onu mesajcının koruyucusu yapar. Ares’se bu sırada Zeyna’nın dikkatini dağıtmaya uğraşarak tabiatının icabını yapıyordur. Gabrielle ve Eve ölümcül bir şekilde yaralanınca Zeyna Athena’ya onun hayatını Gabrielle ve Eve’i iyileştirdiği takdirde bağışlayacağını söyler. Athena’nın izni olmadan Gabrielle ve Eve’in iyileşmesi mümkün değildir. Athena buna yanaşmaz ve Zeyna’ya saldırır. Bu arada kan kaybından ölen Eve ve Gabrielle’i Ares, ölümsüzlüğünden vaz geçerek canlandırır. Zeyna da Athena’yı öldürür. Yani Ares, Zeyna’nın kızı ve arkadaşı için kendi kardeşinden vaz geçmiştir. (5. Sezon, “Motherhood”)
Bütün hayatı kötülükle geçen Ares’i Zeyna bu şekilde değiştirmiştir. Yunan tanrılarından geriyeyse sadece Afrodite’yle Ares kalır. Fakat ikisi de artık ölümlüdür. Afrodite’nin ölümsüzlüğüyse Caligula tarafından çalınmıştır. Hal böyle olunca dünyanın dengesi şaşmıştır. Odin’in elmaları sayesinde Afrodite’ye ölümsüzlüğünü yeniden kazandıran Zeyna, elmadan Ares’e de verir. Ares’in yine ortalığı karıştıracağını bile bile...
“Nefretsiz sevgi olmaz, şiddetsiz barış olmaz, öfkesiz af olmaz. Afrodite'yi Ares'siz Olympos'a gönderemezdim. Bu bütün dünyanın dengesini bozardı” der Zeyna. (6. Sezon, “You are There”)
Dünyanın düzeninin zıtlıklar üzerine kurulduğunun farkındadır. Dizi kesretten vahdete gider. Çoktanrılılıktan tek Tanrı’ya. Tanrıları öldürerek onların temsil ettiklerini birlemiş, çoğulculuktan tevhide gitmiş olur. Ares’le Afrodite’yse aşk ve savaşın simgeleri olarak kalırlar. Bir de Zeyna’nın nefsini simgelediği için Ares, Zeyna yaşadıkça yaşayacak ve görevini yapacaktır.

Ares
Zeyna sayesinde ölümsüzlüğüne yeniden kavuşan Ares bu sefer hayatını kurtardığı Eve’i yakalatıp öldürtmek ister. “Bana bunu neden yapıyorsun?” diye soran Zeyna’ya da akreple kuğunun hikâyesini anlatır:

"Akrebin biri bir nehirden geçmesi gerekince kuğudan yardım istemiş. Kuğu da 'bu işin pek bir riski yok, onu azgın nehirde taşıyan birini sokacak değil ya' diye düşünmüş. Yolun yarısında akrep kuğuyu sokmuş. İkisi de boğulurlarken kuğu akrebe sormuş: 'sana yardım ediyorken neden beni soktun?' Akrep cevap vermiş: 'benim işim bu'" (6. Sezon, “Path of Vengeance”)

Yani nefs yine nefsliğini yapacak, kötülüğü emredecektir. Ares’ten iyi bir iş zuhur etmiş olsa da onun tabiatı yine aynıdır. Akrep sokar.
  Ares nefsi temsil ettiği için fazla değişmez ama dizide birçok kişinin köklü değişimine tanık oluruz. Çok kişi şakiyken said olur. En başta Zeyna:

  
  Baştan aşağı nefsken, sayısız kişi öldürmüş, sayısız köy yok etmişken Eli’nin elçisinin, yani kızının koruyuculuğuna kadar yükselmiştir. Kılıcını doğruluk, adalet uğruna sallar, hayatı oradan oraya dolaşıp insanlara hizmet etmekle, günahlarını temizlemeye çalışmakla, nefs mücadelesiyle geçer. Yarlıganma gibi bir kaygusu yoktur. Sadece kefaret öder, iyilik yolunda harcar ömrünü. Şeytanın yolundan geldiği için iyiliğin değerini herkesten iyi bilir. Karanlık geçmişi ona bir tazyik, motivasyon kaynağı olur. Sırat-ı müstakimde daha hızlı ilerler.

Callisto
  
  Ezeli düşmanı Callisto, Zeyna geçmişte onun ailesini öldürdüğü için Zeyna’ya düşmandır. Hayatını Zeyna’ya zarar vermek üzere kurar. Halbuki bu bir bahanedir; ezelinde şakilik vardır. Şakiliğini ortaya çıkarmak için Zeyna’nın ona uğrattığı kaybı kullanır. Hiç adam olmayacak, mutlak kötü nazarıyla baktığımız Callisto, Zeyna kendini feda ederek cehenneme kendini, cennete de onu gönderince cennet sularıyla yıkanarak arınır, bir melek olur. (5. Sezon, “Fallen Angel”) Eli’ye cennete çağırıldığını, öldürüleceğini müjdeler. Dünyaya yeniden gönderilmesi zamanı gelince de Zeyna’nın kızı Eve’in ruhuyla yeniden doğar. Yani birbirlerine bir zamanlar muazzam kayıplar vermiş iki düşman, anne-kız olur. (5. Sezon, “Seeds of Faith”)

Eve

  Eve, Callisto’nun ruhuna sahip olduğu için, bir de annesinin yokluğunda, Romalıların elinde büyüdüğü için aynen, Callisto ve Zeyna’nın eski yollarından gider. Eli’nin müritlerinin bir numaralı düşmanıyken; onları bölük bölük katlediyor, soykırıma uğratıyorken ve de en son annesi Zeyna’yı öldürmek üzereyken Eli’nin bir mucizesiyle kendine gelir ve hayatını Eli’nin, sevginin yoluna adar. Bir numaralı Eli düşmanıyken onun bir numaralı dostu, elçisi olur. (5. Sezon, “Eve”)
  
  Hayatını Herkül’e zarar vermeye vakfetmiş üvey anne Hera, ömrünün sonunda hidayete erer ve kocası Zeus, Zeyna ve bebeğini öldürmesin diye Herkül’e Kronos’un mezarını gösterir. Herkül Zeus’u öldürecek kemiğe Hera sayesinde ulaşır.

  Nice şakiler said olur.
  “Kalpler Allah’ın iki kudret parmağı arasındadır. Onları istediği gibi evirir, çevirir ve istediğini sırat-ı müstakime hidayet eder” (Hadis)
  
  Hakikat gözü açık olanlar bu altı sezonluk diziden, dahasını da çıkarırlar kuşkusuz. Yabancı bir dizinin manevi yoruma bu kadar açık olması başlı başına bir olay, şaşırtıcı bir şey. Acaba bizim evliya yurdu Anadolu’dan çıkartıp şimdilerde Araplara filan ihrac ettiğimiz dizileri sıksanız bu kadar mânâ çıkar mı...

Enis TOMBUL
14/10/2011